22 Aralık 2010 Çarşamba
27 Ekim 2010 Çarşamba
ilhami çiçek
bir insan en çok ağlarken güzeldir
demişti ilhami çiçek.
öyle işte.
30 Eylül 2010 Perşembe
OTOGARDA GECE
Kaz adımıyla yürür içimde karamsarlık;
Ve hayalin salınır onunla karşıt yönde;
Gittikçe uzaklaşan şarkı gibisin artık,
Yalnızlık hükmediyor bu çok bulutlu günde.
Sevda sırlı sularla sürüklendi sahile...
Kara kumudur kalan kalbimde bozkırların.
Ümitsizdi yolculuk ve dağıldı kafile.
Benim içimde çamur ve kar'ı otogarın,
Sen güzel günlerini şarkılaştırdın bile.
İnsanlar ne ki, çoğu kalpler ezen birer tank
Senin de çevren yalnız kuş ve çiçek değil ki...
Yerler makine yağlı, izmaritli ve çorak.
Uzaktan şarkıların duyulurken sadece
Sırtlanlar arasına konar bir küçük serçe
Tuzlu göller, dikenler arasında bir kaynak,
Kaz adımıyla gelir şimdi yıldızsız gece
Ah ömrüm, sen elimde onarılmaz bir sırça.
HÜSREV HATEMİ
Not: "Kara kumudur kalan" adında bir hikaye olacak Mustafa Kutlu'nun Ya Tahammül Ya Sefer kitabında. O dizeyi üniversitedeyken arkadaşlara söyleyip durduğumu hatırlıyorum. Sonradan epey düşünmüş hatırlayamamıştım. Meğer o kitaptaymış. Ve doğru şekli böyleymiş. Hüsrev Hatemi'nin kitabında rastladım. Güzel oldu.
Ve hayalin salınır onunla karşıt yönde;
Gittikçe uzaklaşan şarkı gibisin artık,
Yalnızlık hükmediyor bu çok bulutlu günde.
Sevda sırlı sularla sürüklendi sahile...
Kara kumudur kalan kalbimde bozkırların.
Ümitsizdi yolculuk ve dağıldı kafile.
Benim içimde çamur ve kar'ı otogarın,
Sen güzel günlerini şarkılaştırdın bile.
İnsanlar ne ki, çoğu kalpler ezen birer tank
Senin de çevren yalnız kuş ve çiçek değil ki...
Yerler makine yağlı, izmaritli ve çorak.
Uzaktan şarkıların duyulurken sadece
Sırtlanlar arasına konar bir küçük serçe
Tuzlu göller, dikenler arasında bir kaynak,
Kaz adımıyla gelir şimdi yıldızsız gece
Ah ömrüm, sen elimde onarılmaz bir sırça.
HÜSREV HATEMİ
Not: "Kara kumudur kalan" adında bir hikaye olacak Mustafa Kutlu'nun Ya Tahammül Ya Sefer kitabında. O dizeyi üniversitedeyken arkadaşlara söyleyip durduğumu hatırlıyorum. Sonradan epey düşünmüş hatırlayamamıştım. Meğer o kitaptaymış. Ve doğru şekli böyleymiş. Hüsrev Hatemi'nin kitabında rastladım. Güzel oldu.
5 Eylül 2010 Pazar
ULU ORTA- İbrahim Tenekeci
-seyrek gülüş sen ne güzel bir şeysin-
-nazlanırsın ama bir gün gelirsin-
düşen bir yaprağa bağladım hayatımı
olsun artık diyorum ne olacaksa
paralı asker miyim neyim ben
ekleyip duruyorum sabahları akşama
ve kendimi arıyorum meşgul çalıyor
gerçi söylenmez böyle şeyler uluorta
aşk diyor başka bir şey demiyor kalbim
nasıl bir dostluk ki bu, hem kadim
hem de mayhoş elma tadında.
kendimi de koysam ayağımın altına
yine de yetişemiyorum ey aşk,
omzunun hizasına.
çünkü bende birikiyor her şeyin tortusu
ve ayağını kaldırıyor dünya, konuşurken benimle.
budanan oğullar gibiyim sessiz ve narin
nereye konsam geri sayım başlıyor
kurcalıyor beni bir çırağın elleri
ah, unufak olsam ve desem ki
ağzın tat görmesin hayat
kandırdın beni.
sorma,
elim kırılsın bir daha
dokunursam güneşe.
kılpayı kaçırılmış bir şeyin
bıraktığı ardında
neyse oyum ben.
yaralı serçe, benim için dua et:
gök bir kayalık gibi şimdi üstümde
dr. şükrü öncüoğlu'ndan
üç ayda bir reçete.
acıyan bir şeyim ben burdan çok uzaklarda
ve koskocaman bir hansın sen uğraşma bu çocukla
çünkü nasıl bir şey biliyorum itin taştan korkması
bir yastık arıyorum kuş seslerinden
mühim değil sonrası.
sorma,
yangın sönseydi suyla
denizler her akşam böyle yanmazdı.
yakartop oynayan melekler gördüm güneşle
ve büyük çiftçiler gördüm dağları biçen
yolundaydı herşey, ben bile yolundaydım
ama
kıyıya vardığımda
kendimi unuttuğumu anladım
karşı kıyıda.
şiirler söyledim belki duyarsın diye
çığlığıydım içinde dilsiz bir şehzadenin
sana seslendim durdum bu küçücük odadan
acımı duy, sensin pusulam benim
ki dünya
silinmiş bir harita
gibi yabancı bana.
sorma,
usulca uzandığında
bir ceset oluyorsun öpüldükçe şımaran.
-nazlanırsın ama bir gün gelirsin-
düşen bir yaprağa bağladım hayatımı
olsun artık diyorum ne olacaksa
paralı asker miyim neyim ben
ekleyip duruyorum sabahları akşama
ve kendimi arıyorum meşgul çalıyor
gerçi söylenmez böyle şeyler uluorta
aşk diyor başka bir şey demiyor kalbim
nasıl bir dostluk ki bu, hem kadim
hem de mayhoş elma tadında.
kendimi de koysam ayağımın altına
yine de yetişemiyorum ey aşk,
omzunun hizasına.
çünkü bende birikiyor her şeyin tortusu
ve ayağını kaldırıyor dünya, konuşurken benimle.
budanan oğullar gibiyim sessiz ve narin
nereye konsam geri sayım başlıyor
kurcalıyor beni bir çırağın elleri
ah, unufak olsam ve desem ki
ağzın tat görmesin hayat
kandırdın beni.
sorma,
elim kırılsın bir daha
dokunursam güneşe.
kılpayı kaçırılmış bir şeyin
bıraktığı ardında
neyse oyum ben.
yaralı serçe, benim için dua et:
gök bir kayalık gibi şimdi üstümde
dr. şükrü öncüoğlu'ndan
üç ayda bir reçete.
acıyan bir şeyim ben burdan çok uzaklarda
ve koskocaman bir hansın sen uğraşma bu çocukla
çünkü nasıl bir şey biliyorum itin taştan korkması
bir yastık arıyorum kuş seslerinden
mühim değil sonrası.
sorma,
yangın sönseydi suyla
denizler her akşam böyle yanmazdı.
yakartop oynayan melekler gördüm güneşle
ve büyük çiftçiler gördüm dağları biçen
yolundaydı herşey, ben bile yolundaydım
ama
kıyıya vardığımda
kendimi unuttuğumu anladım
karşı kıyıda.
şiirler söyledim belki duyarsın diye
çığlığıydım içinde dilsiz bir şehzadenin
sana seslendim durdum bu küçücük odadan
acımı duy, sensin pusulam benim
ki dünya
silinmiş bir harita
gibi yabancı bana.
sorma,
usulca uzandığında
bir ceset oluyorsun öpüldükçe şımaran.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)